Tweetle

29 Nisan 2012 Pazar

Sokak Sanatçıları 2










Fotoğrafla uğraşanlar az çok bilir, İstiklal Caddesi, an fotoğrafları çekmek için ideal adreslerden biridir. Çünkü İstanbul'un en hareketli yerlerinden biridir burası. Sürekli bir devinim vardır. Durağan birşey bulmak neredeyse imkansızdır. Falandır, filandır.
Ben de dün aldım makinemi, çıktım dışarı. Neredeyse her adım başı, bir kenarda, bir grup sokak müzisyeni, ellerinde enstrümanları, hem çalıp hep söylüyorlardı. Etrafını çevirmiş hayretle izleyen insanlar, dans edenler, videoya alanlar, ve tabii benim gibi fotoğraf çekenler... Öyle kalabalıktı ki İstiklal.
Onlardan biri de bu gruptu. Arada dahil olan başka başka üyeleriyle, çaldıkları şarkılar ve sempatik tavırlarıyla, Taksim'in, etrafına en çok insan toplayan grubuydu.
Onnlar başka parçaya geçe dursun, ben de dondurulacak yeni 'şimdi'ler bulayım...

Çocukluk günlerine dönmek


Çocuk ve Hüzün

Ne zaman bir çocuk ölse
gözü evlerinde
annesinin kavurduğu helvada
kalır.
---
Yoksul bir çocuk görsem
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse
içimden
---
Her akşamüstü oyuncakçı
camekanından
çocuk ellerinin
izlerini
siler...

Sunay Akın/ Çocuk ve Hüzün

26 Nisan 2012 Perşembe

Sokak Sanatçıları



Çoğunlukla İstiklal Caddesinde karşılaştığınız sokak müzisyenleri, becerilerini resmiyet dolu bir sahnede değil, sokağın ortasında, halkın içinde sergilerler. Onları dinlemek için bilet almazsınız, ya da onları dinlemeyi bir iki gün öncesinden planlamazsınız. Hatta onları orada görmeyi ummazsınız bile. Sokakta yürümeyi keyifli hale getirirler, günün yoğun temposunun yanında kısa bir canlı müzik keyfi sunarlar size. Çaldıkları enstrümanın kılıfı vardır çoğunlukla önlerinde, veya ufak bir kutu.
Gönlünüzden ne koparsa. Kimisi cebindeki bozuklukları çıkarıp, atar önüne ve utangaç bir tavırla, hızlı adımlarla uzaklaşır oradan. Kimisi de karşısında dikilir, şarkı bitene kadar keyifle dinler, ve elinde tuttuğu demir parayı kutuya bırakıp, yoluna devam eder.
Üçüncü bir grup insan vardır ki, onlar da benim gibi hem şarkıyı dinler, hem de sokak sanatçılarının fotoğraflarını çeker.

25 Nisan 2012 Çarşamba

Kadrajımda Ayasofya

M.S 2.yy'da, Bizanslarca kilise olarak inşaa edilen Ayasofya, İstanbul'un fethiyle, 4 minare eklenerek cami haline dönüştürülür. Zamanında dünyanın en büyük kubbesine sahip olan bu mimari yapı, Mimar Sinan'ın da ilgisini çeker. Önce Süleymaniye Camii'ni inşaa eden Mimar sinan, Selimiye Camii ile, Ayasofya'nın kubbesinden daha geniş çaplı bir kubbe yapmayı başarır. Üstelik, Ayasofya'da kubbeyi tutan ayaklar, Selimiye Camii'nde yoktur, çünkü Selimiye Camii'nin kubbesi kilit taşlarla ve tamamen duvarların üstüne oturtularak inşaa edilmiştir.

Mimari açıdan farklı özelliklere sahip olan Ayasofya, pek çok efsanelere konu olmuştur. Örneğin, kimi Ortodoks efsanelerine göre Ayasofya'nın maketi bir arı peteğinden çıkmadır. Başka bir inanca göre, büyük kıble kapısının kanatlarının, Nuh'un gemisinin tahtalarından yapılmıştır. Hatta, eskiden deniz seferine çıkmadan önce, yolcular bu kapının önüne gelir ve burada dua ederlermiş.
Anlatılan diğer bir efsane ise, kubbeyi tutan fil ayağının sağ üstündeki el izi ile alakalı. Efsaneye göre, Fatih Sultan Mehmed'in atı ürkünce, Sultan eliyle bu kemerden tutar, ve elinin izi kalır. Fakat el izinin, 6 metre yükseklikte olduğu düşünülecek olursa, efsane daha da ilgi çekici bir hale bürünür.


Dört Mermer direğin üzerinde bulunan 4 melek resimleri hakkında da çeşitli şeylere inanılır. Bu inançlardan birine göre; Doğuya bakan melek, yani Cebrail, kanat çırparsa Doğu'da bolluk, İsrafil kanat çırparsa Batı'da kıtlık olur.  Mikail resmi kanat çırparsa, Kuzey yönünde bir kahraman ortaya çıkar. Eğer Azrail kanat çırparsa, tüm dünyada veba salgını olur.


Pek çok hastalığa şifa olduğu düşünülen terleyen sütun'un sürekli nemli olması hakkında da pek çok efsane mevcut. Evliya çelebi'ye göre, sütunun harcı mekke toprağı ve zemzem suyu ile yapılmıştır, bu nedenle sütun sürekli nemlidir. Bilimsel olarak, sütunun sürekli nemli olmasına sebep olan şey; sütunun gözenekli bir taştan oluşması ve zemindeki rutubeti kolaylıkla emmesidir. Ziyaretçilerin dilek tutmak için önünde sıra oluşturdukları bu direk, hem Müslümanlarca, hem de Hristiyanlarca kutsal kabul edilir. Dilek tutan kişi başparmağını deliğe sokar, ve saat yönünde çevirir. Çıkardığında, eğer parmağı nemli ise, dileğinin tutacağına inanılır. Sadece sütunun değil, büyük salonun ortasındaki kuyunun içinde bulunan suyun da, kalp hastalığına iyi geldiğine inanılır.

Ayasofya ile ilgili anlatılan en meşhur efsane ise şöyle; Fatih sultan Mehmed, İstanbul'a girdikten sonra Ayasofya'yı gezerken, terleyen sütunun olduğu tarafta bir ışık görür. Yanındakilerle birlikte o yöne ilerler ve orada bedeni ışıkla kaplı birinin kıbleye doğru yattığını görür. Parlak bedeni üstünde "Vedud" yazdığını farkeder. Akşemsettin, İstanbul'un 50 günde fethedilmesine neden olan kişinin o olduğunu ve, Allah'ın hikmetiyle İstanbul'un fethi için dua edip ruhunu teslim ettiğinden bahseder. Bu sırada, Sultan'ın yanında bulunan alimler Vedud Sultan'ın bedenini yıkamak isterler, fakat terleyen direk yönünden; "merhum yıkanmıştır, derhal defnedin" diyen bir ses duyulur. Vedud Sultan'ın cenazesi hemen bir tabuta konur, Eminönü tarafında bir kayığa yüklenir. Kayık kendi kendine gider ve Hz Eyüb'ün yattığı yerin yakınında durur. Kendiliğinden kayıktan çıkarak, hazır bir mezarın başına gider, o sıarada mezardan "ya Vedud" sesleri gelir. Vedud Sultan'ın cenazesi oraya defnedilir.

Bahsetmediğimiz daha pek çok Efsanelere konu olan Ayasofya, 1935 yılından bu yana ziyarete açık bir müze. Terleyen direği, fil ayaklarını, kalp hastalıklarına şifa olan kuyuyu, 4 melek resimlerini, Nuh'un gemisinden yapılma tahta kapıları ve daha nicelerini görmek isteyenler için adres, Sultanahmet.

24 Nisan 2012 Salı

Merhabalar

"Şimdi?
Şimdi bir fotoğraftır.
Bir duvarda
Asılı."
Diyor ünlü bir şair.
Şimdi'leri dondurup, duvarlara asmak, sandıklarda saklamaktır aslında, fotoğrafın en büyük amacı. Vizörden bakarken, denklanşör sesiyle, anılarımızı bir kadraj içine sığdırdığımızı sanarız. Yıllar sonra, tekrar baktığımızda, vizörden gördüklerimizden çok daha fazlasını buluruz fotoğraf karesi içinde. Orada olmayan başka şeyler...
Bu blogda da, sandıkta sakladığım dondurulmuş 'şimdi'leri sizlerle paylaşırken, fotoğraf karesinde olmayan, ancak sezgilerimizle görebileceğimiz o başka şeylerden bahsedeceğim. Dilerim takip edilmeye değer bir blog olur.
Merhabalar yeniden.
Takip et: @fotorafsand Tweetle