Tweetle

25 Nisan 2012 Çarşamba

Kadrajımda Ayasofya

M.S 2.yy'da, Bizanslarca kilise olarak inşaa edilen Ayasofya, İstanbul'un fethiyle, 4 minare eklenerek cami haline dönüştürülür. Zamanında dünyanın en büyük kubbesine sahip olan bu mimari yapı, Mimar Sinan'ın da ilgisini çeker. Önce Süleymaniye Camii'ni inşaa eden Mimar sinan, Selimiye Camii ile, Ayasofya'nın kubbesinden daha geniş çaplı bir kubbe yapmayı başarır. Üstelik, Ayasofya'da kubbeyi tutan ayaklar, Selimiye Camii'nde yoktur, çünkü Selimiye Camii'nin kubbesi kilit taşlarla ve tamamen duvarların üstüne oturtularak inşaa edilmiştir.

Mimari açıdan farklı özelliklere sahip olan Ayasofya, pek çok efsanelere konu olmuştur. Örneğin, kimi Ortodoks efsanelerine göre Ayasofya'nın maketi bir arı peteğinden çıkmadır. Başka bir inanca göre, büyük kıble kapısının kanatlarının, Nuh'un gemisinin tahtalarından yapılmıştır. Hatta, eskiden deniz seferine çıkmadan önce, yolcular bu kapının önüne gelir ve burada dua ederlermiş.
Anlatılan diğer bir efsane ise, kubbeyi tutan fil ayağının sağ üstündeki el izi ile alakalı. Efsaneye göre, Fatih Sultan Mehmed'in atı ürkünce, Sultan eliyle bu kemerden tutar, ve elinin izi kalır. Fakat el izinin, 6 metre yükseklikte olduğu düşünülecek olursa, efsane daha da ilgi çekici bir hale bürünür.


Dört Mermer direğin üzerinde bulunan 4 melek resimleri hakkında da çeşitli şeylere inanılır. Bu inançlardan birine göre; Doğuya bakan melek, yani Cebrail, kanat çırparsa Doğu'da bolluk, İsrafil kanat çırparsa Batı'da kıtlık olur.  Mikail resmi kanat çırparsa, Kuzey yönünde bir kahraman ortaya çıkar. Eğer Azrail kanat çırparsa, tüm dünyada veba salgını olur.


Pek çok hastalığa şifa olduğu düşünülen terleyen sütun'un sürekli nemli olması hakkında da pek çok efsane mevcut. Evliya çelebi'ye göre, sütunun harcı mekke toprağı ve zemzem suyu ile yapılmıştır, bu nedenle sütun sürekli nemlidir. Bilimsel olarak, sütunun sürekli nemli olmasına sebep olan şey; sütunun gözenekli bir taştan oluşması ve zemindeki rutubeti kolaylıkla emmesidir. Ziyaretçilerin dilek tutmak için önünde sıra oluşturdukları bu direk, hem Müslümanlarca, hem de Hristiyanlarca kutsal kabul edilir. Dilek tutan kişi başparmağını deliğe sokar, ve saat yönünde çevirir. Çıkardığında, eğer parmağı nemli ise, dileğinin tutacağına inanılır. Sadece sütunun değil, büyük salonun ortasındaki kuyunun içinde bulunan suyun da, kalp hastalığına iyi geldiğine inanılır.

Ayasofya ile ilgili anlatılan en meşhur efsane ise şöyle; Fatih sultan Mehmed, İstanbul'a girdikten sonra Ayasofya'yı gezerken, terleyen sütunun olduğu tarafta bir ışık görür. Yanındakilerle birlikte o yöne ilerler ve orada bedeni ışıkla kaplı birinin kıbleye doğru yattığını görür. Parlak bedeni üstünde "Vedud" yazdığını farkeder. Akşemsettin, İstanbul'un 50 günde fethedilmesine neden olan kişinin o olduğunu ve, Allah'ın hikmetiyle İstanbul'un fethi için dua edip ruhunu teslim ettiğinden bahseder. Bu sırada, Sultan'ın yanında bulunan alimler Vedud Sultan'ın bedenini yıkamak isterler, fakat terleyen direk yönünden; "merhum yıkanmıştır, derhal defnedin" diyen bir ses duyulur. Vedud Sultan'ın cenazesi hemen bir tabuta konur, Eminönü tarafında bir kayığa yüklenir. Kayık kendi kendine gider ve Hz Eyüb'ün yattığı yerin yakınında durur. Kendiliğinden kayıktan çıkarak, hazır bir mezarın başına gider, o sıarada mezardan "ya Vedud" sesleri gelir. Vedud Sultan'ın cenazesi oraya defnedilir.

Bahsetmediğimiz daha pek çok Efsanelere konu olan Ayasofya, 1935 yılından bu yana ziyarete açık bir müze. Terleyen direği, fil ayaklarını, kalp hastalıklarına şifa olan kuyuyu, 4 melek resimlerini, Nuh'un gemisinden yapılma tahta kapıları ve daha nicelerini görmek isteyenler için adres, Sultanahmet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Takip et: @fotorafsand Tweetle